Kıbrıs Türk halkının yok olma tehdidi altındaki son çığlığına Türkiye'nin verdiği tarihî yanıt… 20 Temmuz 1974, sadece bir askerî harekât değil, bir milletin hayatta kalma mücadelesinin adıdır.
Kıbrıs… Akdeniz'in ortasında, doğu ile batının kavşak noktasında bir ada. 1960 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde umutlar yüksekti. Ancak kısa sürede barış, yerini korkuya ve kana bıraktı. Adada çoğunluğu oluşturan Rumlar, Yunanistan'ın “Enosis” yani ilhak hayaliyle hareket etmeye başladı. Bu süreçte Kıbrıs Türkleri hedef alındı; köyler basıldı, siviller katledildi, binlerce insan evinden edildi.
1963'te başlayan ve tarihe “Kanlı Noel” olarak geçen saldırılar, adadaki Türk varlığını yok etmeyi amaçlıyordu. Rum çeteleri, silahlı milislerle Türk köylerini kuşattı. Binlerce Kıbrıslı Türk, Birleşmiş Milletler koridorlarında yaşamaya zorlandı. Enosis hedefi uğruna, ada bir etnik temizlik sahasına dönüştü.
Yunanistan'daki askerî cunta, 15 Temmuz 1974'te Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'a darbe yaptı. Yerine, adanın Yunanistan'a katılmasını savunan EOKA lideri Nikos Sampson getirildi. Bu gelişme, hem uluslararası hukuka aykırıydı hem de Türk tarafını tamamen yok etme niyetinin açık bir göstergesiydi. Türkiye için bu artık bir bekleyiş değil, müdahale zamanının geldiğini gösteriyordu.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kuruluşunu garanti altına alan 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye adada müdahale hakkı tanıyordu. Türkiye bu çerçevede, Kıbrıs'taki Türk halkının güvenliğini sağlamak ve anayasal düzeni yeniden tesis etmek için harekete geçti. Barışçıl girişimler sonuçsuz kalınca, askerî müdahale kaçınılmaz oldu.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve yardımcısı Necmettin Erbakan, diplomasi yolları tıkanınca tarihe geçecek o kararın altına imza attılar. 20 Temmuz 1974 sabahı, Ecevit halkına şöyle sesleniyordu:
“Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türkler'e değil Rumlar'a da barış getirmek için adaya gidiyoruz.”
20 Temmuz 1974 sabahı saat 05.00'te Türk Silahlı Kuvvetleri, Girne kıyılarına çıkarma yaptı. Kara, hava ve deniz unsurlarıyla yürütülen Barış Harekâtı, sadece askerî değil, insani bir müdahaleydi. Kıbrıslı Türkler, yıllar süren esaretten kurtulduklarını, nihayet ana vatanın sesini duyduklarını söylüyorlardı.
Harekât, Birleşmiş Milletler'in ateşkes çağrısıyla 22 Temmuz'da durdu. Ancak adadaki gerginlik sürüyordu. 14 Ağustos'ta başlayan İkinci Harekât ile Türk birlikleri Lefkoşa-Girne hattını birleştirerek adanın kuzeyini kontrol altına aldı. Bu durum, 1983'te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanına giden süreci başlattı.
Kıbrıs Barış Harekâtı, Türk tarafı için bir direnişin, bir kurtuluşun sembolü oldu. Rum ve Yunan tarafı ise bunu “işgal” olarak nitelendirdi. Oysa gerçek, soykırıma uğrayan Türk toplumunun hayatta kalmasıydı. Türkiye için bu harekât, uluslararası hukukun, insan haklarının ve tarihî sorumluluğun gereğiydi.
Bu belgesel, sadece bir askerî müdahalenin değil; on yıllardır süren bir mücadelenin, insanlık onurunun ve barış arzusunun hikâyesidir. 20 Temmuz, Türkiye için Kıbrıslı Türklerin “sesiz çığlığına” kulak verilen gündür. Ve bu çığlık, bugün hâlâ yankılanmaktadır.