Ülgener, bu konuyu daha da açarak böyle bir iş adamının iktisat ve ticaretin kendi mantığı ve hesaplarıyla değil başka amaçlarla hareket ettiğine işaret ediyor. Bu amaçlar arasında, rakibini ayak oyununa getirerek alt etmenin sinsi ve kurnazca zevkini, başkalarını kaşla göz arasında boşta ve açıkta bırakıvermenin hazzı, isim ve unvan, asıl ve neseb çevresinde hal ve şanına uygun bir yanaşma halkanın tattıracağı ululuk ve azameti; ve bütün bunların uğruna bol harcama, dağıtma ve savurma ‘ağalık taslama'yı sayıyor. Ve ekliyor: (Ülgener; 1981, 200)
“İdare eden sınıf, ruh ve zihniyetçe feodal tabakadan kıl kadar farklı değildir; hayatı bol ve gösterişli yanıyla tatmaktadır. Ekonomik faaliyeti, hatta düşüncesini bile, kendine ve mevkine yakışıksız görmekte devlet adamı ve çiftlik ağası aynı hizadadır: ‘Eğer biz ticaretle uğraşırsak saltanat ve imareti kim yapsın!”
GÜNÜMÜZE KADAR
Ülgener'in tanımının sınırları içinde kalarak günümüz iş adamının Cumhuriyet'e kadarki iş adamından farklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Varsa değişen özellikleri acaba nedir? Konu yine üç bakış açısından incelenebilir:
Eşyaya bakış:
- Üreten ve üretilen arasındaki ilişki önemli şekilde değişmiştir: Malın canın yongası olması, Pazar için üretilen mal açısından artık geçerli değildir. Üretilip de alıcısı varsa satılmasından vazgeçilemeyecek bir mal yoktur. Serbest Pazar ekonomisi geniş ölçüde ülkede yerleşmiştir. Artık Pazar için üretim yapılmaktadır.
- Kalite müşteri talep ettiği için önemlidir. Yoksa üretenin ürettiğinden gurur duyması ya da bundan övünç çıkarması için değil. Kalite anlayışı üretici kesimin değişik katmanlarında değişik şekilde algılanmaktadır. Özellikle Avrupa Birliğine dış satım yapan, büyük, küçük bütün şirketler ISO 9000 kalite standartlarına uygun üretim yapmak zorundadır. Alıcı ancak, bu standarda ulaşmış firmalardan alım yapmaktadır. Hatta onların üretim koşullarını çeşitli açılardan denetlemekte kendi standartlarına uymasını istemektedir. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasından sonra Rusya'ya dış satım yapan ‘alıcı bilgisizdir, bu nedenle kalite ne olursa olsun alım yapar' diye düşünen firmalar ilkin başarılı gibi gözüktü. Fakat sonradan büyük Pazar kayıbına uğradılar. Rus ve Asya Türk Cumhuriyetleri müşterilerinin Türk piyasasından çekilmesine neden oldular. Malın alım satım değerini fiyatı kadar kalitesi, bu kalitenin sürekliliği, dayanıklı tüketim mallarında da kaliteyi tamamlayan teknik servis ve onun sürekliliği etkilemektedir. Malın piyasaya sürülen miktarı ve piyasadaki devamlılığı kalitesi kadar önemlidir. Bu konudaki anlayışta kapitalist ekonominin gereklerine dönük değişiklikler olmuştur ve olmaya da devam etmektedir. Gerçi bazı küçük ve orta işletmelerin ‘ çabuk kazanma sevdası'nda olan sahipleri düşük fiyatlı, düşük kaliteli malla müşteriyi kandıracağı görüşünü halâ korumaktadır.
- Sayı ve hesap konusunda getirilen vergi yasaları nedeniyle, birtakım olumlu gelişmeler sağlanmıştır. Buna rağmen bu konu günümüzün en ciddî sorunlarından biridir. Öncelikle işletmelerde, özellikle küçük ve orta boyuttaki işletmelerde ve bazı büyük firmalarda etkin ve verimli çalışma anlayışı yerleşmemiştir. Bu durum, 1980 başlarına kadar gelen büyük oranda, kapalı ekonomiden kaynaklanmış üretilen her şeyin satılabileceği öngörüşünden doğmuştur. Bundan sonra dış dünya ile giderek artan ticaret ve endüstri ilişkileri zorunlu olarak, ‘sağ kalan' firmaları verimli çalışmaya yönlendirecektir. Bugün Türkiye'de ekonominin nerede ise yüzde elliden fazlasının kayıt dışı oluşu bunun yıllardır önlenemeyen artışı, firmaları iki türlü muhasebe tutmak zorunda bırakmaktadır. Biri vergi dairesi için resmi satışların kayıtlarını, üretimini, alımını içeren kayıtlar, belgeler ve defterlerdir. Diğeri de hem kayıt dışı hem kayıt içini kapsayan bir anlamda işletmenin gerçek durumunu gösteren kayıtlardır. Doğal olarak bunlar gizlidir. Ayrıca çok ortaklı bir işletmede ise çoğunluk paya sahip, firmanın kontrolünü elinde bulunduran ortağının azınlıktaki ortaklar hatta eşit pay ortakları için tuttuğu hesaplar vardır. Bunlar daha önce belirtilen iki hesaptan da farklıdır.
Bu açıdan bakıldığında hesap, kitap işinin Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana epeyce ilerlediği varsayılabilir. Bu türlü iki ya da üç takım muhasebe kayıdı, belgesi ve defteri tutulması yöntemi herhalde ne Puritan ne de Müslüman iş ahlâkı ile bağdaşmaktadır. Çoğu firmalarda şirket kasası ve işletme sahibinin kesesi bir türlü birbirinden ayrılamamıştır. Bu sakıncalı durum günümüzde de devam etmektedir. Hatta bu durum son yıllarda büyük şirketlerin batmasının ana nedeni olarak kendini göstermektedir.
Bu yazı 430 defa okundu.