ANASAYFA GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR KURULUŞ KÜNYE İLETİŞİM

30.09.2025

OSMANLILARDA TANZİMAT ÖNCESİ KÜLTÜR HAYATI (12)

 TANZİMAT VE GETİRDİKLERİ (12)

         

Prof.Dr. Ercüment Kuran'ın makalelerinden bir araya getirilen ‘Türkiye'nin Batılılaşması ve Milli Meseleler'' adı altında yayınlanan kitabındaki ‘'XIX. Yüzyılda Türkiye'de Kültür Değişmesi'' isimli yazısına bir göz atmakta yarar vardır; (Kuran, 21 -23).‘'1687'de Lipova Kalesi savunmasında Avusturyalılara esir düşen ve on iki yıl esarette kaldıktan sonra kurtulan Temeşvarlı Osman Ağa 1724'de  kaleme aldığı hatıralarının sonunda şunları yazar: ‘'Dünya müminin cehennemi , kafirin cennetidir'' . Bu cümle sahih olmayan bir hadistir. Ve 18.yüzyıl başlarında Osmanlı aydınlarının içine düştüğü karamsarlığı aksettirir. Gerçekten, Osmanlı Devleti 1699'da Avusturya ve müttefikleriyle imzaladığı Karlofça Antlaşması'yla ilk kez toprak kaybetmişti.

Devlet ve fikir adamlarının bazıları İmparatorluğun Batı karşısında gerilediğini idrak ettiler. Bunların başlıcaları Sadrazam Nevşehirli Damad İbrahim Paşa  ile ilk Müslüman matbaasını kuran Müteferrika İbrahim Efendidir. Onlar devletin varlığını korumak için batılılaşmanın gereğine inanmışlardı. Bu yüzden 1718'de askeri kurumların Batı örneğinde düzenlenmesine giriştiler. Ancak yapılanlar  yetersiz kaldı ve savaşlarda Osmanlı ordularının yenilmesi devam etti. Nitekim, 1768'de Rusya'ya karşı açılan savaş 1774'de Kaynarca Andlaşmasının yapılmasıyla sona erdi. Bu antlaşmayla bir Müslüman memleketi olan Kırım'ın terkine rıza gösterildi. Böylece Osmanlı devleti yöneticileri, askerlik alanındaki ıslahatın yanısıra , diğer kurumların da Batı tarzında değiştirilmesine gerek duydular.

Bu medeniyet değişikliğinin kültür değişikliğine sebep olacağı tabiiydi. Nitekim öyle oldu. Batılı hayat tarzı Osmanlı toplumuna daha II. Mahmut'un son yıllarında girmeye başlamıştı. Yeniçeri Ocağı kaldırılınca mehter takımının yerini batı musikisi çalan bando almış, Saray'da Avrupa piyesleri oynayan tiyatro kurulmuş, padişah ve memur zümresi eski kıyafetlerini bırakarak fes, redingot ve setre pantolon giymişlerdi. Devlet erkanının evlerine iskemle girmiş, sofrada çatal ve bıçak kullanılmaya başlamıştı.

1853'de Kırım Savaşı'nın çıkmasından sonra Osmanlı Müslümanlarının Avrupalı'larla ilişkileri arttı. Padişah Abdülmecit bir yabancı elçinin verdiği baloyu şereflendirdi. Müslüman erkekler de Beyoğlu'nda sayısı çoğalan kafeşantanlara çekinmeden gider oldular. Önce saray ve çevresini etkileyen Batı yaşayış biçimi sonraları paşa ve efendi konaklarına yayıldı. Özellikle kadınların Avrupa modasına düşkünlüğü dikkati çekti. İstanbullu hanımlar modayı doğrudan doğruya Avrupa'dan almadılar; fakat, 1840'lardan itibaren Osmanlı başkentine sıkça gelen Mısırlı kibar kadınların alafranga giyinişlerine özendiler.''

1839'dan 1876'ya kadar süren Tanzimat çağının ana özelliği Batı taklitçiliği idi.Osmanlı aydınlarının çoğu Batı'ya hayranlık duyuyordu. Kendi toplumlarını Batı ile karşılaştırdığında oradaki kuruluşları ve hayat tarzını üstün buluyorlardı. Askeri Tıbbiye'nin ilk mezunlarından tarihçi, bürokrat, devlet adamı Hayrullah Efendi 1862 ve 1864 yıllarında tedavi amacıyla Avrupa'ya yaptığı seyahatlari ‘'Yolculuk''isimli kitabında toplamıştır. Bu kitabında Osmanlı – Avusturya sınırındaki Baziasch isimli kasabadaki düzene , yapıların  çok iyi bakımına , sokak köpeklerinin yokluğuna,  gece sokakların kandille aydınlanmasına hayranlığını belirtirtiyordu.

Peşte tren istasyonuna  gece saat beş buçukta  vardığında buranın  gazla aydınlatıldığını, arabaların gürültüsünü ve garın lokomotifin çektiği otuz vagonunun hepsini ve buna benzer başka arabaları da içine alan büyüklüğünü , böyle muhteşem   bir binanın İstanbul'da bulunmadığını, istasyonun lokantısında yüzlerce kişinin yemek yediğini  anlattıktan  sonra, saatine baktığında yedi olduğunu görüyor ve gece hayatının yaşandığına tanık oluyor, İstanbul'da ise bu saatte herkesin birinci uykuya geçip ikinci uykuya geçtiğini yazıyor.

Shaw'a göre ‘'Tanzimat- ı Hayriye, Osmanlı devlet ve toplumunu modernleştirmek için sürekli bir yasama  ve reform dönemi oldu. Yönetimin merkezileşmesin arttırdı. 1839 – 1876 arasında , Osmanlı toplumuna  devlet katkısının artmasını sağladı.

Bunun geçmişi , I. Abdülhamit'in  hükümdarlığında (1774 – 1789) Gazi Hasan Paşa ve Halil Hamit Paşa'nın  ve daha sonra III. Selim ile II.Mahmut'un girişimlerini yönlendiren  nizam – düzen – tutkusunda yatıyordu. (Shaw II, 86). Tanzimat hareketini mümkün kılan, II. Mahmut'un Osmanlı hükümetinin kapsamını geleneksel sınırlarının dışına taşırıp, tüm yaşam biçimlerini düzenleme görev ve hakkını da kapsayacak şekilde genişletmesi; Osmanlı reform kavramını eski kurumları koruma ve yeniden canlandırma geleceğinden ayırıp, bunların yerine bir bölümü Batıdan ithal edilen yenilerini getirmesidir. Tanzimat hareketinin başarıları ve başarısızlıkları, Türkiye Cumhuriyeti'nde reformların günümüze kadar uzanan gelişmesini pek çok bakımdan doğrudan doğruya etkilemiştir. Tanzimat'ın liderleri II. Mahmut'un oğulları idi. Abdülmecit'in 1839 -1861 ve Abdülaziz'in 1861 – 1876  yılları arasındaki hükümdarlıkları tüm Tanzimat dönemini kapsar ve Tanzimat bürokratlarının içinde bulunduğu çevreyi oluşturur.''

1860'larda Tanzimat'ın devlet adamları Ali ve Fuat Paşaların icraatına karşı Yeni Osmanlılar adıyla tanınan bir muhalefet doğdu. Bu gurubun başındaki Namık Kemal ve arkadaşları , düşüncelerini güçlenen ve serbestleşen basında açıkladılar ve güçlü bir halk tepkisinin doğmasına  sebep oldular. Bu yazarlar önce yurt içinde daha sonra  yurt dışında yayınlarını sürdürdüler. Onlar milliyetçi ve liberal görüşleri savunuyordu. Locke, Montesquıeu, Rousseau, Voltaire gibi Aydınlanma Çağı filozoflarının fikirlerini İslami kalıplara oturtuyorlardı. Osmanlı Devleti'nin kurtuluşunu Meşrutiyet'in ilanında görüyorlardı. Padişah'ın mutlak otoritesi Kanun -ı Esasi – Anayasa – ile sınırlandırıldığında  imparatorluğun müslim ve gayri müslim halkı adalete kavuşacak ve devlete bağlanacaktı. Yeni ‘'Osmanlılar Cumhuriyet taraftarı değildi: (Kuran, 24) fakat, Fransız İhtilali'nin hürriyet ve eşitlik ilkelerini benimsiyorlardı. 18.yüzyıl düşünürlerinin Batı'da geliştirdiği ‘'tabii haklar''ın Şeriat'ın temel ilkelerine uygun olduğuna inanıyorlardı. Onlara göre , İslami ‘'biat'' kurumu ümmet iradesinin Padişah'a ‘'tevliyet''i olup -  tevliyet, mütevellilik , bir vakfın yönetiminin kendisine verilmesi - bu tevliyet adaletsiz davranan padişahtan alınabilirdi''.

                                                       12

 

 


Bu yazı 28 defa okundu.


Yorumlar


Ad Soyad E-Mail
GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR ARŞİV

KONUMUMUZ

Altıeylül / Balıkesir

ADRES

Altıeylül Mah. Çiğdem Sok. İnaler İş Mrk.No: 8 1/1 Altıeylül / Balıkesir
MND Ajans
©2020 | Tüm Hakları Saklıdır
MND Ajans