
TANZİMAT HAKKINDA GÖRÜŞLER: (15)
Ali ve Fuat Paşalar'ın , Reşit Paşa'nın yetiştirmeleri olmakla birlikte Tanzimat zihniyetini daraltmağa doğru gider gibi olduklarını belirten Hilmi Ziya (Ülken 51,52) Chaimelle Lafour'un ‘'Tanzimatın Devlet Ricali'' isimli kitabından , onun Ali ve Fuat Paşalar hakkındaki gözlemlerini şöyle anlatmaktadır: Ona göre Ali Paşa ağır ağır ve düşünerek konuşan dinleyeni inceleyen , kısa söyleyen bir kişidir. Fransızların ziyareti sırasında, Girit'e gitmek üzere olduğundan konu buraya kayar. Ali Paşa o her zamanki tavrını bırakır, batılıların Girit hakkında ki düşüncelerini kesin olarak red eder.''Fikirlerinizi bulandıran Beyoğlu sakinleridir bilirim''der. Lafour aksi görüştedir ve Türkiye'den iyi düşüncelerle ayrılmak üzeredir. Pek çok Avrupalının İslamiyet ilerlemeye engeldir şeklindeki düşüncelerini söyleyince , Ali yine şiddetle bunu red eder. ‘'Öyle ise İngiliz ve Fransız elçilerinin islahat isteyerek Babıali'yi sıkıştırması nedir ?'' diye sorar. Ali paşa devam eder ‘'İşte Avrupalılardan daima işittiğim soru. Hep birı birinize benzersiniz. İleri sürdüğünüz ıslahat Londra ve Paris'te yapıldığı için, bizlerin Türkiye'de tatbik edip edemeyeceğini düşünmezsiniz. Bu sosyal farkı göz önüne almayanlara boş yere anlatmaya çalışırız. Bizim bu hareketimize yine ‘'sözünü tutmamak'' diyorsunuz. Halbuki , bu memleketi harap olmaktan kurtarmaktır. Kapitülasyonlar yabancılara bizden çok yetki vermiştir. Bu kapitülasyon belası ile memleketimizde adaleti uygulama hakkından mahrum bulunuyoruz. İngiliz kanununa göre, bir yabancının mülk sahibi olması için İngiliz doğması şart olduğu halde, bizde bu şartı istemiyorlar. Bunlardan her biri memleketin bir parçasını koparmak değil midir?'' Lafour'a göre Ali Paşa , Türkiye'nin batı yolunda ilerlemesi fikrinde de terakki fikirlerinin zorla kabul ettirilmeyerek ağır ağır yerleşmesini istiyor. Ali Paşa ‘'Biz yürümeliyiz, çok geride kaldığımız için hızlı yürümeliyiz. Fakat çabuk yürüyeceğiz diye istim kazanlarını havaya uçurmamalıyız'' demektedir.
Lafour'un Fuat Paşa hakkındaki görüşü de birinciye benzemektedir. Onu çok zeki ve ateşli bir adam olarak tanımlıyor. Paşa ona ‘'Bizi tanımıyorsunuz. Türkleri iyice tanıyan onları hemen sevmeye başlar. Kabahatleri pek iyi adam olmalarıdır, fakat çok şükür kuvvetlidirler.'' Dediğinde Lafour ‘'Ama biraz hastadırlar değil mi?'' diye sorar. Fuat Paşa ‘' Çar Nikola böyle diyor. Fakat sağlığımız hakkında doğru bilgi almak istiyorsanız yalnız hekimin fikrini sormayın. Ben Türkiye'yi Çar'dan iyi tanırım. Her tarafını vurdum ,dinledim, , muayenemin sonunda şu gerçeğe ulaştım ki, Türklerin naturası gayet sağlam olduktan başka , ulvi hiçbir hastalıkları yoktur. .Yalnız benzetişimi af edin : biz cilt hastalığına tutulmuşuz , fakat hemen iyi olmamız için sürecek kükürdümüz yok ‘' diye yanıtlar. Lafour ‘' Acaba bu cilt hastalığının içe sokularak kanı bozmasından korkmuyor musunuz ? Yani mali durumun güçlükleri yüzünden iflasa doğru koştuğunuzu ve eski borçlarınızı ödeyebilmek için yeniden borç alma zorunda olduğunuzu ve bunun da sizi çıkmaza götüreceğini inkar mı ediyorsunuz'' diye tekrar sorar. Fuat Paşa ‘'Gerçi mali durumumuz sevinilecek durumda değildir. Ama bu güçlükler geçicidir. Ve dediğiniz gibi iflasa varmayacaktır. Ayrıca ‘'Duyun -u Umumiye'' Avrupa devletlerinin borçlarına göre çok azdır. Mali kredimizin bozulmasına sebep Avrupa devletlerinin gerçek mevkiimizi bilmemeleridir ‘' Lafour'un cevabı ‘'Bir memleketin mali kredisi itibari bir şey değildir. Borç para verenler bu krediyi ne kurar ne de yıkarlar. Kredili veya kredisiz (itibarsız) olmak kendi kendini gösterir ve krediyi zamanında ödememek krediyi bozar. Ve bir devlet için bu iyi bir şey olmasa gerektir''. Lafour'a göre Fuat paşa sıkıntıyı farkeden , fakat onu aşacağı güvenini kaybetmeyen bir devlet adamıydı. Ülken, bu anekdotu anlattıktan sonra sormaktadır: ‘' Bütün bu notlar Tanzimat'ın bu iki büyük devlet adamının , yeni Türk nesillerince fazla hücuma uğrayan bu iki kişinin, memleket sevgisi ile dolu olduğunu göstermiyor mu?''
Ülken'e göre ‘'Tanzimat bir geçiş ve buhran devridir. Devlet, kendi yaptığı reformların tabii sonuçlarından ilk önce kendisi rahatsız olmuş ve bu sonuçları durduramamanın sıkıntısı içinde kendi kendisiyle çelişik bir duruma düşmüştür.Tanzimat eşitlik ve hürriyet fikirlerini getirmek iddiasındaydı. Halbuki bu fikirlerin türlü çevrelerde yapacağı tesirleri hesaba katmak gerekirdi. Önce ayrı cinsten siyasi bir bünye içinden o vakte kadar ‘'Osmanlı ‘' birliğine bağlı kalan unsurlarIn uyanması kadar tabii bir şey olamazdı. Tanzimat'ın verdiği ‘'izinler'', gerçekte İmparatorluğun parçalanmasına kadar gidecek bir iç krizin tohumlarını atıyordu. İmparatorluğun Müslüman ve Hıristiyan unsurlar ayrı ayrı hürriyet, yani bağımsızlık istiyorlardı. Bunu kabul etmek İmparatorluğun yıkılmasına gitmek demekti. Kısaca, Tanzimat'ın devlet adamları bir çıkmazın içindeydi ve bütün iyi niyetleriyle birlikte bu çelişik durumda Batı uygarlığına yönelmek ve modernleştirmek ile İmparatorluğun siyasi bütünlüğünü korumanın uzlaştırılmaz buhranı içinde bulunuyorlardı'' (Ülken, 53). Bütün bu buhranlı yıllarda yeni kuşaklar, Tanzimat'ın eteği tutuşmuş ‘'Rical''ine müstebid gözüyle bakıyor , onlar da yeni kuşakları tedbirsizlik ve devlete tehlikeye düşürmekle itham ediyorlardı.