YazıYorum (Mete Kozdağ)
Türk Dil Kurumu (TDK) ‘Altını üstüne getirmek' deyiminin açıklamasını; bir şey bulmak için aramadık yer bırakmamak ve söz veya tutumuyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek şeklinde yapıyor.
Limak Holding'e ait Altınordu Madencilik A.Ş tarafından Balıkesir'in Balya ilçesine bağlı Karlık ve Söbücealan köyleri yakınlarında işletilmek istenen altın madeni projesine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen “ÇED Olumlu” kararına, çevre örgütleri ve yöre halkı, karşı dava açtı.
Karşı davada, projenin; bölgedeki ormanları, su kaynaklarını, tarım arazilerini ve insan sağlığını geri dönülemez şekilde tahrip edeceği belirtilerek, karar yürütmesinin durdurulması ve iptali talep edildi.
Konu, şehrimin altını(!) üstüne getirmek ve bu durumun ayrıntısını Özer Akdemir, çok anlaşılır bir şekilde yazıya dökmüş. Okuyalım …
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Ayvalık Tabiat Derneği, Burhaniye Çevre Platformu Derneği ve yörede yaşayan yurttaşlar tarafından açılan davanın Balıkesir Nöbetçi İdare Mahkemesi'ne sunulan dilekçesinde, projenin iptali için şu gerekçeler ileri sürülüyor;
- Yerleşim yerlerine ‘nefes alma' mesafesi bırakılmadı. Proje kapsamında açılacak açık ocak ve tesisler, yaşam alanlarına tehlikeli derecede yakın planlanmış durumda. ÇED alanına en yakın yerleşim olan Karlık Mahallesi'ndeki bir konutun mesafesi sadece 120 metredir. Açık ocağın mahalleye mesafesi ise 438 metredir. Davacılar, dinamit patlatmaları, toz ve gürültü nedeniyle bölgenin yaşanmaz hale geleceğini vurguluyor.
- Orman kıyımı ve fıstık çamları. Proje sahasının çok büyük bir kısmı ormanlık alandan oluşuyor. Dilekçeye göre 232,16 hektar orman alanı proje sahası içinde kalıyor. Kesilmesi öngörülen 19.729 adet ağaç arasında, yöre halkı için ekonomik değeri yüksek olan 5.655 adet Fıstık Çamı da bulunuyor.
- Su kaynaklarına tehdit ve kuraklık riski. Proje, günde yaklaşık 10 bin kişinin su ihtiyacına denk gelen 1.971 ton su tüketecek. Bölgedeki Kavlak Deresi ve diğer su kaynakları Manyas Barajı havzasını besliyor; olası bir siyanür veya ağır metal sızıntısının Manyas Barajı'na ve oradan Marmara Denizi'ne ulaşma riski bulunuyor. Ayrıca maden sahasının yeraltı sularını kirletme potansiyeli yüksek olan geçirgen bir zemin üzerinde olduğu belirtiliyor.
- Siyanür ve civa tehlikesi. Cevher zenginleştirme tesisinde siyanür liçi yöntemi kullanılacak. Dilekçede, siyanürün yanı sıra tesiste cıva buharı oluşacağı ve bunun havaya karışma riskinin bulunduğu, alınan önlemlerin yetersiz kalabileceği ifade ediliyor.
- Hukuka aykırı işlemler: Davacılar, Maden Yönetmeliği'nin 111. maddesine aykırı olarak, henüz ÇED kararı çıkmadan şirkete işletme izinlerinin verildiğini belgeledi. Ayrıca halkın katılımı toplantısına yöre halkının ve STK'ların girmesinin kolluk kuvvetlerince engellendiği, toplantı tutanaklarının gerçeği yansıtmadığı iddia edildi.
- Arkeolojik miras ve deprem riski. Proje sahası, 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı olan Söbücealan Yerleşimi ve Nekropolü'ne sadece 1.300 metre mesafede 15. Ayrıca bölge 1. derece deprem kuşağında yer alıyor ve maden sahasının yakınından diri fay hatları geçiyor. Olası bir depremde atık barajlarının yıkılması felakete yol açabilir.
Son olarak aktivistler, gelinen noktada projeyle ilgili; “Projenin ekosistem üzerinde yol açacağı zararlar, iklim değişikliğine ve çevre ve insan sağlığına etkileri hesaba katılmamış durumdadır. Proje sadece şirketin kârına hizmet etmektedir ve hiçbir kamu yararı bulunmamaktadır. Proje, anayasal bir hak olan ‘ağlıklı çevrede yaşama hakkı'nı ihlal etmektedir. Bu nedenle kamu yararı olmayan söz konusu projenin ÇED Olumlu kararı iptal edilmelidir, açıklamasını yaptı.
Okunuyor olmak dileğiyle, saygılar.
